Bizi Takip Edin:

Beslenmenin Ayak Sağlığı Üzerine Etkisi

Ayak hastalıklar ve özellikle de laminitis süt sığırcılığında ekonomik zarara neden olan en önemli problemlerden biridir. Genelde süt sığırcılığında karlılığa olumsuz etkileri bakımından ilk sırada mastitis, ikinci sırada ise ayak hastalıklarının geldiği belirtilmektedir. Besi sığırcılığında ise büyük beslenmeye bağlı ayak problemleri daha çok bitirme döneminde yoğun şekilde yaşanmaktadır. Ancak uygun besleme programları uygulanmadığında besi hayvanlarında çok daha erken dönemlerde ayak sağlığı ile ilgili sorunlar başlayabilmektedir. Ayak problemi yaşayan hayvanlarda önemli derecede performans kaybı yaşanır ve verimlilik önemli derecede düşer. Bunlara ilaveten işçilik maliyetleri de artar, çünkü ayak problemi yaşayan hayvanların ahır içindeki hareketleri güçleşir ve yavaşlar. Sağımhaneye gidiş ve gelişleri hem süreyi artırır hem de çalışanların fazladan zaman harcamasına neden olarak iş gücün kaybını artırır. Beside ise sürü yönetimi güçleşir, hayvanlar yemliğe yeterli sıklıkta gidemedikleri için canlı ağırlık artışları yavaşlar. ABD’de yapılan bir çalışmada her bir laminitis vakasının süt üreticisine maliyetinin 302 $ olduğu tespit edilmiş ve kesime gönderilen ineklerin de yaklaşık %15'inin laminitis nedeniyle mezbahaya gönderildiği görülmüştür. Aşağıda laminitisin bir süt sığırcılığı işletmesinde yarattığı toplam ekonomik zararın oransal dağılımı görülmektedir.

Laminitisin Oluşumu

Sığırların ayağının tırnak olarak ifade edilen boynuzsu tabakası ile iç kısmı arasında her iki tarafa da besin maddelerini taşıyan ve buralardan metabolizma sonucu ve doku yenilenmesi ile ilgili atıkların atılmasını sağlayan bir damar ağı vardır. Bu damar ağı karmaşık ve ince damarlardan oluşur. Bu damarlar hasar gördüğünde, bu bölgedeki dokulara besin temini azalır. Yetersiz beslenen tırnak ve tırnağın boynuzsu tabakası özellikle taban kısmı olmak üzere, dış etkenlere karşı oldukça duyarlı ve zayıf hale gelir.

Ayak ve ayağın boynuzsu tabakasının (tırnak) damarların daralması ya da genişlemesine neden olan etkenler nedeniyle bozulması, ayak ve tırnak içerisinde kan toplanmalarına neden olmaktadır. Laminitis olarak nitelendirilen bu durumda, hayvanın tabanı açıldığında kan toplanmaları şeklinde lekeler ortaya çıkar. Ayak tabanındaki bu kan lekeleri şeklindeki görünümün kan histamin düzeyindeki artışa bağlı olduğu bilinmektedir. Histamin artışına ise gram negatif rumen bakterilerinin ölmesi sonucu ortaya çıkan endotoksinler neden olmaktadır. Gram negatif bakterilerin ölümü ise başta uzun süren subklinik asidozis olmak üzere mastitis, metritis ve plasenta retansiyonu gibi bir çok hastalığın sonucu gerçekleşebilir. Aynı zamanda aşırı kalabalık gruplar ve çeşitli stres koşulları da bu bakterilerin ölümüne neden olur.

Süt sığırcılığında besleme programına yapılan hatalar laminitisin oluşma riskini önemli derecede artırır. Rasyonda yeterli miktarda ve fiziksel özellikte kaba yem sağlanması, dengeli ve uygun kimyasal özellikte protein ve karbonhidrat bulunması ayak sağlığı bakımından önemlidir. Aynı zamanda iz element bakımından ihtiyacın karşılanması da ayak sağlığı açısından önem taşır.

Beslenmenin ayak sağlığı üzerine etkileri konusunda sınırlı sayıda çalışma olsa da, uzun süreli subklinik asidozun sürüde laminitis vakalarında artışa neden olduğu açıktır. Bu nedenle, süt sığırları için beslenme programları yapılırken, rumen pH'ındaki düşüşü en aza indirmek için aşağıdaki önerilere uymak önemlidir.

Rasyon Fiziksel Formu ve Karbonhidrat İçeriğinin Ayak Sağlığına Etkisi

  1. Eğer konsantre yemler ayrı veriliyorsa öğündeki konsantre yem miktarı 3.0-3,5 kg ile sınırlandırılmalıdır. Eğer konsantre yem nişasta bakımından yoğun ya da tahıl ağırlıklıysa bu miktar daha da aza indirilmelidir. Günlük konsantre yem ihtiyacı daha fazla ise konsantre yem öğün sayısı artırılarak öğündeki konsantre yem miktarı azaltılmalıdır. Toplam karma rasyon uygulanıyorsa Günde en az iki öğüne bölünmeli ve yem artırmayı ve kaba yem ayırmayı önleyecek tedbirler alınmalıdır.
  2. Konsantre yemdeki tahıllardan buğday, çavdar ya da tritikale oranı konsantre yemin %10-15’ini geçmemelidir. (Konsantre içerisindeki toplam tahıl ya da nişasta oranı fazlaysa bu bahsedilen tahıl tanelerinin oranı %10’u geçmemelidir). Yapılan bir çalışmada buğday ağırlıklı konsantre yem ile beslenen ineklerin günde 14 saat subklinik asidoz yaşadığını göstermiştir.
  3. Michigan Eyaletinde Dado ve Allen tarafından yapılan araştırmalarda, serbest yemleme yapıldığında ineklerin TMR’ın daha düşük lifli kısmını tercih ettikleri (Verilen TMR’ın NDF oranının %35,2 olmasına rağmen tüketilen kısmın NDF’sinin % 25.7 olduğu saptanmıştır) ve gün boyunca uzunluğu belirli aralıklarda olan yemleri öncelikli olarak tükettikleri gözlenmiştir. Bu durum, yemlik yönetiminde bazı tedbirler alınmadığı taktirde, rasyon hesaplanırken rasyonda iyi bir NDF (lif) oranı sağlansa bile hayvanların yemi homojen tüketmemeleri nedeniyle asidoza yatkın bir yem tüketimi oluştuğunu göstermektedir. Asidoz oluşmasındaki en önemli faktörlerden biri yukarıda bahsedildiği gibi yem ayırmadır. Kaba yemler birbirine yakın uzunlukta (3-5 cm arasında) kıyılmadıkça hayvanlar daha kaba olan parçacıkları yemeyerek ayırırlar. Genelde çiftlik sahipleri bu kaba parçaların da sonradan tüketildiğini düşünerek rahat davranırlar. Fakat TMR ın bu kaba kısmının yenilmesine kadar geçen süre hayli uzundur ve bu uzun süre içerisinde hayvan subklinik rumen asidozuna maruz kalır. Rumen pH’ı 5.8’in altına indiğinde hayvanlar subklinik asidoza girerler. Subklinik asidozun olumsuz etkisi rumen pH’ının 5.8’in altına düşmesinden ziyade, 5.8’in altında ne kadar kaldığıyla ilgilidir. Rumen pH’ının günde 5 saatten daha fazla bir süre kritik nokta olan 5.8’in altında kalması önemli bir problem yaratmaz. Ancak bu süre daha uzun bir zaman dilimine sahipse subklinik asidozun olumsuz etkileri ortaya çıkar. Hayvan yemi ilk yediğinde rumen pH’ı 5.8’in altına düşer ancak bunun kısa sürede tekrar yükselmesi gerekir. Bu da ancak hayvanın belirli bir fiziksel formda (3-5 cm aralığında) kaba yemin tüketilmesi ve bu sayede geviş getirmenin başlamasıyla gerçekleşebilir. Çünkü yüksek miktarda asit giderici yani tamponlayıcı madde içeren tükürük en çok geviş getirme sırasında salgılanır. Bir inek rasyonun yapısına göre günde 180 lt civarında tükürük salgılar. O nedenle bir çiftlikte gözlenmesi gereken noktalardan biri ahırdaki hayvanların geviş getirme oranlarıdır. Yemlemeden 2 saat sonra bir gözlem yapıldığında yatmakta olan ineklerin yarıdan fazlasının geviş getirdiği görülmelidir.

Özetlemek gerekirse, ineklerin kaba yemi ayırarak TMR’ın ince kısımlarını öncelikle tüketerek ayırmaları onların uzun süre subklinik asidoz yaşamalarına neden olur. Bu nedenle, sabah dökülen yemin geviş getirmeye yarayacak daha kaba kısımlarını akşamüzeri bitirseler bile bu geçen süre içerisinde uzun süre subklinik asidozda kalmış olurlar. Buna ilaveten hayvanlar yem homojen tüketseler bile rasyon kompozisyonu subklinik rumen asidozuna neden olacak kompozisyonda ise yine aynı problem yaşanacaktır.  Ancak subklinik asidozun laminitis ve diğer ayak problemlerine yol açması için hayvanların uzun süre (1-2 ay gibi) subklinik asidoz yaşaması gerekir. Yani birkaç günlük asidoz problemi hemen ayak problemlerine neden olmaz. O nedenle yem geçişlerinde kısa süre sonra oluşan ayak problemlerinin yeni değişmiş olan yem ya da besleme programı ile ilgisi yoktur. Uzun süredir yaşanmakta olan problemlerin birikmesi ile oluşmuştur. Örneğin, gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle yaz aylarında sıcak stresinin neden olduğu ve bir iki ay süren subklinik asidozun ayaklardaki olumsuz etkisi Eylül- Ekim aylarında ortaya çıkar. Bu nedenle, yaz aylarında yaşanan sıcak stresinin ayak ve döl verimine olumsuz etkisi yaz ayları bittikten sonra da devam edecektir. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi hayvanların ayak problemlerine neden olan subklinik asidozdan korunmak için sadece kaba yem ve lif içeriği bakımından dengeli bir rasyon yeterli değildir. Rasyonun homojen tüketilmesi için de aşağıdaki tedbirler alınmalıdır:

  1. Yem ayırmayı önlemek için kaba yemlerin tamamı 3-4 cm aralığında olacak şekilde kıyılmalıdır. Daha ince kıyılanlar geviş getirmeyi sağlamaz, uzun kıyılanlar ise hayvan tarafından ayrılır ve yenmez ya da yenmesi gecikir.
  2. Yemlikteki hayvanların önünden uzaklaşan yem en az 2 saatte bir hayvanların önüne geri ittirilmelidir. İnek yemlikten ancak 70 cm kadar bir uzaklıktaki yeme ulaşabilir.  TMR iyi bir fiziksel forma sahip olacak şekilde kıyılmadıysa ya da rasyon   nem oranı düşükse, inekler toplam karma yemin öncelikle hep konsantre kısmını yemeye çalışırlar. İneklerin TMR içerisinde konsantre yem arayışları ile ilgili bu yeme davranışları sonucu kaba yem itilerek ineklerin ulaşamayacağı mesafeye uzaklaşır. Bu da kaba kıyılmış kısımların hep yenmeden kalmasına neden olur. Düzenli yem ittirme bu bakımdan önemlidir.
  3. Kaba yem ayırmayı önlemek için TMR’ın nem içeriği %40-50 civarında olmalıdır. Eğer rasyonda yeterli miktarda sulu yem maddesi (silajlar, posalar gibi) yoksa özellikle yaz aylarında TMR’a mutlaka yeterli miktarda su ilavesi yapılmalıdır.
  4. Gün boyu yemlikte taze yem olması sağlanmalı, artan yemler toplanmalıdır. Artan yemin üzerine bir sonraki öğünde yem dökülmemelidir. Eğer yem artırma çok oluyorsa rasyon ve kuru madde tüketim dengesi gözden geçirilmelidir.
  5. Hayvanların yemliğe erişemedikleri zaman en aza indirilmelidir. Gruplardaki hayvan sayısı grubun tamamının en fazla 3 partide sağılacağı şekilde ayarlanmalıdır. Bu nedenle, gruptaki hayvan sayısı sağımhanenin bir seferde sağabileceği hayvan sayısının 3 katından fazla olmamalıdır. Bu durum özellikle sıcak stresi şartlarında daha da önemlidir. Ayrıca hayvanlar gezinti alanlarında zorla yemlikten uzak tutulmamalıdır. Ahır içerisindeki şartlar hayvanların kolayca ve istedikleri zaman yemliğe ulaşabilecekleri şekilde olmalıdır.
  6. Yaz aylarında hayvanların yemlik alanında serinletilmesi sağlanmalıdır.
  7. Yemlik ile yataklık arasındaki mesafe iyi ayarlanmalı, bu bölgenin aşırı kirlenmesi ya da kalabalıklaşma nedeni ile ineklerin burada toplanması önlemelidir. Yemlik yolunda hayvanların oluşturduğu yığılmalar bazı hayvanların yemliğe ulaşmasını güçleştirir. Özellikle yaz aylarında hırın belirli bir kısmı içerisine güneş vuruyorsa hayvanlar bu bölgeden kaçarak diğer bölgelerde yığılmalar oluştururlar. İyi bir gölgeleme ile ahır içerisindeki bu kısmi güneş almalar önlenmelidir.
  8. Yemlikte hayvanlar arası rekabetin önlenmesi için yeterli yemlik kilidi ya da yemlik uzunluğu sağlanmalıdır. Kuru dönemin son safhasında ve fresh gruplarındaki yemlik uzunluğu hayvan sayısına göre ya %20 daha fazla kilit içermeli ya da en az 90 cm yemlik uzunluğuna sahip olmalıdır. Aksi halde daha baskın yapıdaki hayvanlar TMR’ın konsantre kısmını tüketir, yemliğe sonradan gelenler daha fazla kaba yem ile beslenir. Bazı hayvanlar aşırı konsantre yem tüketerek asidoz tablosu gösterirken, diğerleri de eksik beslenmiş olur. Ayrıca ilk doğumunu yapan düveler doğumdan sonra ayrı bölmeye alınmalıdır. Aksi halde laktasyon sayısı daha fazla olan hayvanlar ile rekabet etmeleri güçleşir.
  9. TMR’ın en az %10’u 1.9 cm’den uzun olmalı ve TMR elemesinde en üst elekte kalmalıdır. TMR’ın %30-50 arasındaki kısmı ise bir alt elekte kalmalı ve 0.8-1.9 cm arasında olmalıdır. Eleme yapılırken rasyonda yaş bira posası ve yaş pancar posası gibi sulu yemler varsa en üst elekte daha fazla yem kalacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Doğuma yakın hayvanların ise doğumdan önce daha az kaba yem tüketebilecekleri dikkate alınmalıdır.
  10. Rasyondaki NFC oranı %35-40 arasında olmalıdır. %38 üzerindeki NFC oranlarında mutlaka tampon maddeler kullanılmalıdır. NFC kaynakları yaş mısır silajı ya da mısır flake gibi kaynaklardan geliyorsa rasyon NFC oranları %38’in çok üzerinde olmamalıdır. Sorgum ve buğday gibi tahıllar rasyonda yer alıyorsa NFC oranları daha düşük tutulmalıdır.
  11. Rasyonların ani ve hızlı değişimlerinden kaçınılmalıdır. Rasyonun besin maddeleri içeriğinde %10’dan fazla değişimlere birden gidilmemelidir. Rasyon geçişlerinde yeterli adaptasyon süreleri sağlanmalıdır.

Proteinlerin Ayak Sağlığına Etkisi

Ayak sağlığı üzerine protein kalitesi ve miktarının etkileri hakkındaki araştırmalar sınırlıdır. Ancak aşırı protein içeriğine ve rumende kolay parçalanan protein (RDP) kaynaklarına sahip rasyonların sürüde ayak sağlığını olumsuz etkilediği kanısı bulunmaktadır.

Bypass protein oranı yüksek proteinlerin özellikle de korunmuş methiyonin bakımından zengin rasyonların ayak sağlığını ve tırnak sağlamlığını olumlu etkilediği belirtilmektedir. Tırnağın yapısında kükürtlü amino asitlerce zengin proteinlerin bulunması bu durumu açıklamaktadır. Çünkü tırnak yapısının methiyonin bakımından zengin olduğu bilinmektedir. Eğer rasyonda protein yapısında olmayan azotlu bileşikler kullanılıyorsa rasyon kükürt bakımından desteklenmelidir.

PROFORCE: BÜKE YEM  PROFORCE yüksek bypass methiyonin içeriği ile rasyonda protein kaynağı olarak kullanıldığında ayak sağlığını olumlu etkiler

Vitamin ve Minerallerin Ayak Sağlığına Etkisi

Vitaminler ayak sağlığının korunmasında önemli roller oynar. A vitamini, epitel dokunun korunmasında ve hücre yenilenmesinde önemlidir. E vitamini, hücre bütünlüğünün korunmasına yardımcı olur ve oksidasyon ürünlerini (doymamış yağların okside olmasıyla oluşan zararlı metabolitler) ortadan kaldırmaya yardımcı olarak bağışıklık fonksiyonunu geliştirir. Biyotin tırnağın sertleşmesinde önemli rol oynar ve laminitis ve diğer ayak problemlerinin iyileşmesini hızlandırır. Ancak biyotin rasyonda kullanılmaya başladıktan 5-6 ay sonra tam faydalı etkisine ulaşır. Ayak sağlığının korunmasında rasyondaki kalsiyum ve fosfor düzeyinin yeterli olması önemlidir.

İz Elementler ve Ayak Sağlığı

İyot: Metabolizma hızını düzenleyen bir tiroit hormonu olan tiroksinin sentezi için iyot gereklidir. Subklinik iyot eksikliğinde bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak ayak çürümesi ve solunum yolu hastalıklarının arttığı görülmüştür.

Ayak çürümesini önlemek için besin ihtiyacını aşan etilendiamin dihidriodid (EDDI) formunda iyot katkısının yararını gösteren birkaç çalışma yapılmıştır. Günde hayvan başına 10  mg EDDI takviyesinin ineklerde laminitis ve ayak çürümesini önleyici etki yaptığı saptanmıştır. Rasyona aşırı iyot takviyesi ayak enfeksiyonlarında antibakteriyel etki yapabilir, ancak bu dozlar hayvanlar için toksik özelliktedir. O nedenle EDDI formunda ve proflaktik olarak yukarıda önerildiği dozlarda vermek gerekir. Rasyonda önerilen İyot miktarı laktasyondaki inekler için 0.6 ppm, kurudaki inekler için ise 0.25 ppm’dir. Kandaki uygun iyot düzeyi 60-80 mg/dl’dir. 10 mg EDDI katkısı yapıldığında bu düzey sağlanmaktadır. Daha yüksek dozlar toksik etkilerle sonuçlanabilir. Rasyonda soya, kanola ve kolza ürünlerinin bulunmasının vücuttaki iyot ihtiyacını artırdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Yüksek nitrat içeriğine sahip konsantre ve kaba yemler (bezelye v.b. ürünler) ile yüksek nitrat içeren içme suları iyot ihtiyacını artırır. Çünkü nitrat bağırsaklardan iyot emilimini azaltır.

Selenyum: 1957 yılından önce selenyumdan daha çok toksik bir madde olarak bahsedilirken, günümüzde vücuttaki bağışıklık sistemini oksidatif zararlardan koruyarak desteklediği bilinmektedir. Selenyum içeren enzim glutasyon peroksidaz vücutta hücresel hasara neden olan serbest radikallerin oluşumunu önler. Bu nedenle selenyum eksikliğinde bu enzim yeterli salgılanmadığı için bağışıklık sistemi zayıflar. Selenyum eksikliğinin belirtileri arasında bağışıklık sisteminde zayıflama, düşük doğurganlık ve nedeni belirlenemeyen hafif ateş bulunur. Kronik selenyum toksisitesinin belirtileri arasında ise, topallık, ağrılı ayaklar, deforme olmuş toynaklar ve kuyruktan kıl dökülmesi bulunur. Gebe hayvanlarda selenyum toksisitesi yavru atma, ölü doğum ve zayıf buzağı doğumlarına neden olur. Çünkü aşırı selenyum inek yerine fetüste birikir. Bu nedenle hayvanların beslenmelerinde selenyum takviyeleri yapılırken günlük dozların aşılmamasına dikkat edilmelidir.

Plasenta retansiyonu (son atamama), metritis ve mastitis yaşayan süt ineklerinin ayak sorunlarına da yatkın olduğu ileri sürülmüştür. Selenyum ve vitamin E takviyesinin plasenta retansiyonu ve metritisin oluşumunu azalttığı uzun süredir bilinmektedir. Ancak, yapılan bir çalışmada mastitis, metritis ve plasenta retansiyonunu azaltmak için yapılan selenyum takviyesi nedeniyle oluşan selenyum zehirlenmesi nedeni ile bu hayvanlarda ayak problemlerinin de arttığı ortaya çıkmıştır. Yani metrit ve son atmamanın yoğun olduğu durumlarda ayak problemlerinin de yüksek olmasının bu hastalıklardan korunmak için aşırı selenyum takviyesine bağlı olduğu ortaya konmuştur. ABD'de selenyum takviyesi için maksimum yasal sınır 0,3 ppm'dir. Kadmiyum, bakır, cıva, kurşun, çinko ve kükürt elementlerinin fazlalığı selenyum eksikliğine neden olabilir. Rasyonda %0.8'den yüksek kalsiyum seviyeleri selenyum emilimini azaltmaktadır. Rasyona selenyum takviyesi yaparken bu faktörlerinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Bakır: Bakırın birincil fizyolojik rolü, bir enzim aktivatörü ve enzim bileşeni olmasıdır. Bağışıklık sisteminin önemli bir bileşenidir ve demir metabolizmasında ve alyuvarların üretilmesi ve olgunlaşmasında temel bir role sahiptir.

Bakır ayağın boynuzsu tırnak yapısının gelişiminde önemlidir. Bakır eksikliği, tırnağın yapı taşı olan keratin sentezini bozarak tırnaktaki boynuzsu sert dokunun gelişimini engeller. Bu nedenle, subklinik bir bakır eksikliğinde sığırlar topuk çatlaklarına, ayak çürümesine ve taban ülserlerine daha duyarlıdır.

Süt sığırları için önerilen bakır içeriği 10 ppm'dir. Bununla birlikte 10 ppm’den daha fazla bakır içeren rasyonlarla beslenen sığırlarda da ayak problemleri olduğu görülmüştür. Bu durum araştırıldığında bakırın biyoyararlanımının, kükürt ve molibden fazlalığında oldukça azaldığı görülmüştür. Çünkü kükürt ve molibden bakırı rumende hayvan için kullanılamaz hale getiren çözünmez bileşikler oluştururlar. Aynı şekilde çinko ve demir fazlalığı da bakırdan yararlanmayı azaltır. Bu durum uygulamada mısır gluteni kullanılan rasyonlarda da belirginleşmektedir ve bakır düzeyi buna göre düzenlenmelidir.

Mangan: Mangan bir dizi enzim sisteminde rol oynar ve ayrıca vücutta kollajen sentezi ve kemik büyümesi için gereklidir. Aynı zamanda üremede de önemli bir rol oynar. Ciddi bir manganez eksikliği, sessiz vücut ateşine, düşük gebelik oranlarına, düşüklere ve ovaryum kistlerine neden olur. Klinik manganez eksikliği olan hayvanlarda, iskelet anormallikleri, bacakların çarpıklaşması, tırnak üzerinde boğumlaşmalar ve tendonların kısalması gibi bozukluklar oluşur. Mangan, uygun bacak oluşumunu sağlayarak ta ayak problemlerini en aza indirmeye yardımcı olur. Çünkü bacaklardaki şekil bozuklukları da hayvanları ayak problemlerine yatkın hale getirir.

Mangan toksisitesi en düşük minerallerden biridir. Süt sığırları için önerilen rasyondaki mangan düzeyi 40 ppm'dir. Diyetteki aşırı kalsiyum ve potasyum fazlalığı dışkıyla mangan kaybını artırdığı için manganez gereksinimlerini artırır.

Kobalt: Kobaltın birincil fizyolojik rolü, B12 vitamininin (siyanocobalamin) bir bileşeni olmasıdır. Yem kaynaklı B12 vitamini ruminal mikropların yıkımlaması nedeniyle ruminantlar tarafından verimli bir şekilde kullanılmaz. Ancak rasyon ile yeterli miktarda kobalt alınırsa rumen mikroorganizmaları tarafından hayvanların ihtiyacını karşılayacak miktarda B12 vitamini sentezlenebilir. Rumen uçucu yağ asitlerinden propiyonat metabolizması için B12 vitamini gereklidir. B12 vitamini eksikliği protein ve enerji metabolizmasını bozar ve laminitise neden olur.

Süt sığırları için önerilen kobalt düzeyi rasyonda 0.1 ppm'dir. Birçok beslenme uzmanı, rasyondaki  selüloz sindirimini ve besin maddeleri kullanımını artırmaya yardımcı olmak için rasyonları 1-2 ppm kobalt içerecek şekilde hazırlamaktadır. Manganez, çinko, iyot ve monensin kobalt kullanılabilirliğini azaltmaktadır.

Çinko: Çinko, çok sayıda enzim sisteminin önemli bir bileşenidir. Bu enzim sistemleri metabolizmada karbonhidrat ve enerji metabolizması, protein sentezi, nükleik asit metabolizması, epitel doku bütünlüğü, hücre onarımı ve bölünmesi ile A vitamininin taşınması ve kullanımı faaliyetlerinde yer almalarıdır. Bunlara ilaveten, çinko bağışıklık sisteminde ve bazı üreme hormonlarının sentezinde önemli bir rol oynar.

Çinkonun yara iyileşmesini hızlandırarak, epitel doku onarım hızını artırarak ve hücresel bütünlüğü koruyarak ayak sağlığını iyileştirdiği ileri sürülmektedir. Aynı zamanda yeterli keratinizasyonun sağlanması için de çinko gereklidir. Yapılan bir çalışmada, ayak problemi sıklığı yüksek olan süt işletmelerinde, 70 gün boyunca günde 2 veya 3 gram çinko sülfat verilen ineklerin, ek çinko almayan ineklerden daha az ayak problemi yaşadıkları saptanmıştır. Ancak 6 ay boyunca çinko sülfat verilen koyunlarda ayak problemlerinde bir iyileşme olmamıştır. Buna neden olarak rasyonda sülfat formundaki çinkonun kullanılabilirliğini azaltan bir faktörler olduğu kanısına varılmıştır. Çinkonun çinko-methiyonin gibi organik formlarının biyoyararlanılabilirliğinin daha yüksek olduğu kanıtlanmıştır. Illinois State Üniversitesi'nde yürütülen ve bir yıl süren bir çalışmada, çinko-metiyonin şeklinde 200 mg/gün ilave çinko verilen ineklerin, çinko metiyonin ile beslenmeyen ineklerden daha az ayak çürümesi, topuk çatlakları, interdigital dermatit ve laminitis vakaları geçirdikleri görülmüştür. Ayrıca var olan taban ülseri ve beyaz çizgi hastalığı ile ilgili vakalarda da iyileşme eğilimi görülmüştür. Yine başka bir çalışmada günde 360 mg çinko methiyonin verilen koyunlarda ayak lezyonlarında azalmalar görülmüştür.

Rasyonda süt sığırları için önerilen çinko düzeyi 40 ppm'dir. Bakır, kadmiyum, kalsiyum ve demir çinko emilimini azaltır ve çinko metabolizmasını olumsuz etkiler.

BÜKE PROTECT: İçerdiği tampon maddeler ile rumen asidozunu önler. Bu sayede hayvanlarda uzun süreli subklinik asidoza bağlı meydana gelen laminitis vakalarına karşı hayvanları korur. Ayrıca ayak sağlığını destekleyen çinko, bakır, mangan, kobalt, iyot ve selenyum bakımından zenginleştirilmiş özelliği ile ayak sağlığını koruyucu etkisi vardır.

Online Ödeme

Hizmet kalitemizi artırmak adına internet sitemizde çerezler kullanmaktayız. Detaylı bilgi almak için Çerez Politikası sayfamızı inceleyebilirsiniz.